Öyle bir ada ki bir sürü irili ufaklı köyü var ve hepsi birbirinden güzel. Hem de nasıl! Orada yaşadığınızı hayal edecek kadar. Kristof Kolomb’un doğduğu köy bile bu adada. Yoksa siz hâlâ Sakız Adası’nın denizi, güneşi, şirin köyleri ve muhteşem lezzetleriyle tanışmadınız mı?
MÖ 1100’e, hatta daha da eskilere gidersek Bakır Çağı’ndan bu yana Sakız Adası’nda (Hios) hayat olduğu rivayet ediliyor. Tarihçi Homeros’un MÖ 8’inci yüzyılda bu adada doğduğu söyleniyor. Ama kesin olan bir gerçek var ki mastiha (sakız) kokulu adaya vardığınızda dostluk, sevgi ve lezzetle karşılaşıyorsunuz. Üstelik ulaşmak da hiç zor değil. Çeşme’den en fazla bir saat süren bir deniz yolculuğunun sonunda Sakız Adası’na ayak basacaksınız. Ve burada en sık duyacağınız kelime ‘Kalosorisate’ (hoş geldiniz) olacak. Ama arabasız giderseniz biraz zorlanabilirsiniz; çünkü adayı doyasıya gezebilmek için araba şart. Kendi arabanız yoksa kiralayabilir ve bu muhteşem adayı köşe bucak dolaşabilirsiniz. Şimdi gelin Sakız Adası’nın birbirinden güzel köylerini sırayla keşfe çıkalım…
Turumuzun ilk durağı Kambos Köyü… Mevsimlerden ilkbahar ise ve Kambos Köyü’nden geçiyorsanız, mutlaka arabanızın pencerelerini açın. Mandalina, limon ve portakal çiçeklerinin kokusunu içinize çeke çeke yol almanın tadını çıkarın.
Eğer açıksa Argentikon Hotel’de bir mola verip çay veya kahvenizi içerken, Cenevizliler döneminden kalan bu muhteşem binanın fotoğraflarını çekebilirsiniz. Kambos Köyü’nün tüm binaları yüksek duvarlar arkasında saklı kalmalarına rağmen kapı aralıklarından narenciye bahçelerini, kuyuları, nilüfer çiçeği dolu havuzları seyredebilirsiniz.
Sakız önemli bir geçim kaynağı
Citrus’tan geçip reçeller alabilir, Mavrokordatiko adlı taş otelde konaklayabilirsiniz. Sakız ağaçlarının bulunduğu güneydoğu köylerine Mastihohoria deniyor ve adanın başka bölgesinde ağaçlar sakız vermiyor. Tarihçi Herodot eserlerinde mastiha (sakız) ağacına değiniyor. Adanın en önemli geçim kaynağı olan sakız, tatlılara ve yemeklere lezzet vermesinin dışında sağlık, ilaç ve kozmetik dünyasında da çok önemli bir yere sahip.
Neyse biz yolumuza devam edelim ve Ortaçağ’dan kalma Pirgi Köyü’ne uğrayalım. Bu köyün üç önemli özelliği var. Birincisi evlerin dış cephelerini süsleyen ve kazıma usulüyle yapılan desen sanatı. İkincisi her evin önünde oturan, sıraya dizilmiş, siyah elbiseli köyün yaşlı kadınları. Bazıları sakız ayıklar, bazıları örgü örer ama kesinlikle hepsi sağa sola bakıp durmadan dedikodu yapar. Üçüncü özellik ise duvarlarda iplere geçirilip asılan domatesler. Kış dönemine kadar asla kurumazlar ve kış geldiğinde sulu sulu yenilebilirler.
Kristof Kolomb’un doğduğu köy
Pirgi’de Kristof Kolomb’un çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği evi de görebilirsiniz. Hikâyeye göre Kolomb’un babası Cenova’dan Sakız Adası’na gemisine tayfa bulmaya gelir; çünkü adanın kaptanları ve gemicileri meşhurdur. Hamileliğinin son döneminde olan eşini adaya yerleştirir. Pirgi Köyü sahilden ve korsan hücumlarından uzak olduğu için doğacak bebek için korumalı bir bölgedir. Böylece Kolomb, burada doğar ve babası dönüp aileyi alıncaya kadar Pirgi’de yaşar. Pirgi kilise meydanında Manula isimli kahveye mutlaka uğrayın ve dükkânı işleten misafirperver amca ile tanışın.
Pirgi’den sonra sırada Mesta var. Bu tarihi köye doğru yola çıktığınızda kendinizi Ortaçağ’da hissedebilir, taş duvarlar arasında her an önünüzde bir korsan çıkacakmış hissine kapılabilirsiniz. Daracık sokaklardaki evler bitişik nizam ve üst katlarından kemerlerle birleşik olarak inşa edilmişler. Gençler geçmiş yıllarda kızlara ulaşabilmek için terastan terasa geçer, sevdiklerini ancak öyle görebilirlermiş.
Köyün meydanındaki Taksiarhis Kilisesi, 1868’den bugüne köy sakinlerinin ibadet yeri olmaya devam ediyor. Eğer burada konaklamak isterseniz önerim Medieval Castle Hotel. Lezzetli ahtapot ve kalamarlar yemek için Mesta Limanı’ndaki Papamihalakis tavernasına uğrarsanız pişman olmazsınız.
Orada bir köy var uzakta
Sabah kahvenizi ya da frappe’nizi içtikten sonra sıradaki köye doğru tekrar yola koyulmaya ne dersiniz? Denizden 450 metre yüksekliğinde bir kayanın üstünde kurulmuş tarihi Anavatos Köyü’ne mesela… Toprak rengindeki terk edilmiş evleri seyrederken orada yaşayan tek kişiye, ot toplayan bir kadına rastlarsanız sakın şaşırmayın! Selam verip yolunuza devam edin.
Anavatos Köyü’nden 4 km sonra Avgonima’ya ulaşırsınız. Bu küçük ve şirin köye uğrarsanız, köyün tek lokantasında Bayan Kaliopi ve Bay Yorgos ile tanışıp peynir, domates, zeytin ve köy ekmeğinden oluşan kahvaltınızı yapabilirsiniz. Öğle yemeği için biraz sabredin ve Kataraktis Köyü’nde sizi bekleyen enfes deniz mahsullerini hayal edin. Limanaki Lokantası’nda buharda pişmiş midyeler, lezzetli barbunlar, horiatiki salata ve bir kadeh uzo içtikten sonra yolunuza devam edin…
100 senelik odun fırınından ekmekler alıp fırının dördüncü kuşak sahibi ile tanışmak istiyorsanız Volissos Köyü’ne uğramanız gerekecek. “Burayı çok sevdim, bir gece kalayım” derseniz, Volissos Holiday Homes Hotel’de konaklayabilirsiniz. Ertesi gün adanın bambaşka bir köyüne doğru yolculuğa devam… Langada Köyü’nün limanında Passas Taverna’da lezzet dolu Ege kokulu balıklar sizi bekliyor. Dilerseniz deniz taksi ile günübirlik İnuses Adası’na 15 dakikada ulaşabilirsiniz.
Yunanistan armatörlerinin büyük bir kısmı Vrondados ve Kardamila köylerinde doğmuştur. O yüzden Sakız Adası’nın kaptanları meşhurdur. Adanın gençlerinin çoğu gemilerde kaptan veya gemici olarak çalışır.
Pirgi ve Mesta köylerinden sonra görülmeye değer en güzel köylerden olan Vessa’yı ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Denize girmek için uğrayacağınız en enteresan sahil Mavra Volia’da simsiyah volkanik taşlardan oluşan bu sahil size çok değişik bir deneyim yaşatacak. Sakız Adası’nın değirmenlerine karşı gün batımında çektiğiniz fotoğraflar her baktığınızda bu eşsiz anları size tekrar yaşatacak.
Alışveriş ve eğlence zamanı
Sakız Adası’ndan merkeze doğru inerken Agios İsidoros adındaki denizin içinde bulunan ufacık kiliseyi ziyaret etmeden geçmeyin. Merkezdeki Rena Koraki’de satılan 1001 çeşit reçel başınızı döndürebilir. Adayı hatırlatan lezzetli bir anı, sevdikleriniz için güzel bir hediye… Peki başka neler alabilirim diyorsanız işte size küçük bir liste: Sakız Adası’nın meşhur kızartmalık peyniri mastelo’yu mutlaka deneyin. Eğer makarna seviyorsanız Vessa’ya uğrayıp Kostandulakis’in makarnaları ile bavulunuzu doldurmayı ihmal etmeyin. Emin olun İtalyan makarnalarını aratmayacak kalitedeler… Yöresel ada tatlısı masurakia’yı Sakız Adası’nın pastanelerinde deneyebilirsiniz. Alışverişten yorulduysanız ve karnınız acıktıysa istikamet şahane yemekler yiyebileceğiniz Hotzas Taverna.
Thimiana Köyü’ne uğrarsanız ve aylardan mart ise her sene bu ayda yapılan ve müthiş eğlenceli geçen karnavala denk gelebilirsiniz. Russiko lokantasında Markelo ve Sotiris’in yemeklerini tatmayı da ihmal etmeyin. Karnavalı kaçırırsanız üzülmeyin, nisan ayında da paskalya şenlikleri var. Vrondados Köyü’nde 100 senedir devam eden roket savaşı ile karşılaştığınızda sakın şaşırmayın.
Son olarak, Sakız Adası’na gelmişken geçen sene açılan Sakız Müzesi’ni de ziyaret etmeden adadan ayrılmayın derim.
Gelecek sayıda bir başka adada buluşmak üzere sizlere güzel, lezzet dolu yolculuklar dilerim…
Sakız soslu ev yapımı makarna
Malzemeler:
1 paket makarna (istediğiniz türünü kullanabilirsiniz, ben Ada’nın ev yapımı shiufikta makarnasını kullandım)
7-8 adet minik domates
3 dal fesleğen
3 diş sarımsak
4 adet mastiha (sakız)
3 çay kaşığı zeytinyağı
Tuz, karabiber
Bir tutam zerdeçal
Yapılışı:
Makarnaları kaynar tuzlu suya atıp 7-8 dakika kaynatıyoruz. Bu arada geniş bir tavaya aldığımız zeytinyağında ince doğranmış sarımsakları hafif çeviriyoruz, domatesleri ekliyoruz ve 2-3 dakika hepsini beraber soteliyoruz. 4-5 kaşık makarna suyundan (isteyen krema koyabilir) katıyoruz. Toz haline getirilmiş mastiha (sakız) tuz, karabiber ve zerdeçal ekleyip karıştırıyoruz. Makarnaları bir tabağa alıyoruz (soğuk sudan geçirmiyoruz), hazırladığımız sosla iyice karıştırıp fesleğen yaprakları ile süslüyoruz.
Yazı ve fotoğraflar Maria Ekmekçioğlu